Lozan okumaları
Lozan okumalarıTaha Akyol-28.07.2009
LOZAN Antlaşması deliniyor mu? Piyasa ekonomisinin bile Lozan’ın altını oyduğunu söyleyenler var.
Özelleştirme konusunda yazılmış şu satırlar mesela:
“Emperyalist güçler dün Lozan’da kan pahasına bıraktıklarını bugün çok ucuz bir bedelle geri almakta ve Sevr’i yeniden hortlatmanın peşinde koşmaktadır... Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğünden çıkarmak isteyenler şimdilerde IMF dayatmalarıyla kollarını sıvamışlardır... Lozan’ın aydınlığı IMF ve AB karanlığında tüketilmekte, yitirilmektedir.” (Türk Solu, 3.7.2007)
Bu satırları yazan, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Yekta Güngör Özden’dir. Hukukçu olduğu halde Lozan’ın hiçbir maddesine atıfta bulunmadan yazmış bunları.
“Lozan’ı okuma” sorunumuzun tipik bir örneği...
Nasıl okumalıyız?
- Evvela madde madde okumalıyız. Mesela Lozan’ın 40. maddesine göre, azınlıklar “giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak...” hakkına sahiptir.
1970’lerden itibaren azınlık vakıflarına konulan kısıtlamalar ve Ruhban Okulu’nun kapatılması Lozan’ın gereği değildi, o zamanki hükümetlerin ve yargının kararlarıydı.
- Lozan’ı okurken kavram ve kurumların anlamlarını iyi bilmek, kaba benzetmelerden sakınmak gerekir.
Lozan’da en büyük kavgayı elbette kapitülasyonlar ve Düyun-u Umumiye borçları konusunda verdik. Ama bir devletin dış borç ve yabancı sermaye alması başka bir şeydir. Atatürk de dış borç ve yabancı sermaye almak için çok uğraştığı gibi, Musul meselesini Milletler Cemiyeti’nin hakemliğine bırakmıştı.
- Lozan, toprak işgali ve orada kalıcı yönetimler kurma anlamındaki sömürgecilik çağının sona ermekte olduğunu müjdeleyen evrensel bir boyuta da sahiptir. Artık eski sömürgecilik çağından kalma korkuları bırakıp uluslararası ilişkilerin çağımızdaki boyutlarını iyi görmeliyiz.
22 Eylül 1929 gibi bir tarihte bile, İngiliz filosu İstanbul’a dostluk ziyareti yapmış; Atatürk, filo komutanı Amiral F. Field’i kabul ederek 80 dakika görüşmüş, İngiliz savaş uçakları İstanbul semalarında akrobasi uçuşu yapmıştı.
Dünyaya açılmak
1930’larda Almanya’dan 150 milyon mark, İngiltere’den 16 milyon sterlin borç aldığımızda Atatürk bunu “Türkiye’nin mali itibarının” göstergesi olarak kutlamıştı!
Bugün bu rakamlar bir Koç, bir Sabancı için bile çok küçüktür.
Çağımızda ülkeler arasında para, kredi, ticaret, bilgi ve kültür hareketleri bilmem kaç bin misli artmıştır. Demokrasi ordular kadar önemli bir stratejik faktör haline gelmiştir.
Çağımızda Lozan’ı bir “kapalı toplum” belgesi gibi okumak Türkiye’yi içine kapatır; ekonomik ve siyasi büyük sıkıntılara sokar.
Türkiye iktisaden, siyaseten ve kültürce daha güçlenerek Lozan’ı daha güçlü hale getirir. Bunun da yolu piyasa ekonomisi, liberal demokrasi ve ‘açık toplum’dur.
Vatanseverliğin, milliyetçiliğin bu çağda yürüyeceği yol bunlar olmalıdır.
Bu haftaki The Economist‘i muhakkak okuyun; Arap dünyasının dış düşman paranoyası ve otoriter rejimler yüzünden nasıl debelenip durduğunu anlatıyor.
Demokrasisi ve ekonomisi güçlü bir Türkiye, Lozan’ı ebediyen yaşatacaktır.